04 Haziran 2015

Su Tozlarının Ölümü





Şimdi güneşin doğmadığı günün sabahındaydı. Gökyüzüne oturmuş bulut, güneşi boğuyor, nefessiz kalan bulutlar ağlamaya hazırlanıyordu. Tarifi olmayan ve kestirme yolların çıkamadığı evinin renksiz odasında, kalan yaşantısına hazırlanıyordu. En ufak bir ışık parıltısı dahi yoktu, dört duvar arasında. Her zaman ki gibi uyanacak, zorunlu açlığını giderecek, giderilemeyen sorunlarının başına oturacaktı.

Zaman her zamankinden daha acımasız, alışkanlık haline getirdiği yansıması fazlasıyla bakımsızdı. Küçük elleri ile her an yaptığından fazlasını yapamayacak, yapmak istediklerini yine erteleyecek, ve nihayetinde yolun yine en başına döndüğünü anlayacaktı. Bu hep olurdu. Yaşayamadığı hayatının kesilen biletiydi belki de, her defasında aynı yerde duran bir trenin.

Yapay bir dünyaya açılı verdi, küçük bir ekran. Orada kendisine anlam bulmuş, mutlu olmuş heyecan duymuştu. Prematüre aşklarından, olmayan dostluklarına uzanan bir yoldu, yürümeye hazır. Yapabildiğinin en iyisini yapıyor, yitip giden hayatını parmaklarından aşağı akıtıyor durmak bilmiyordu. Ne yapabilirdi ki ? Yapabildiğinin en iyisi bu denmemiş miydi ?

Yapay hayatının renkleriydi belki de odasını aydınlatan. Damarlarından akan rengin, ötesini görür olmuştu elektriğin yarattığı yansımalarda. Varoluş kaygısını hep bu ekran gidermiş, giderirken de benliğinin yerine, olmayanı getirmişti. Giden geri gelmiyor, gelen gideni benliğinden silemiyordu. Acı bir kahvenin telvesine buğulanan sabahlarına ah ne çok güvenmiş, kendisinde olmayan hayatlara ne çok imrenmişti.

Ancak anlayamadığı, elektrik sinyallerinin oluşturduğu hayatının ötesine geçmesi gerekiyordu. Şimdi önünde iki yol, ya kalacak direnecek, ya mutsuz sevgisinin içinde daha da ezilecekti. Alışkanlıkları kollarını bağlıyor, bağlananlardan kurtulamıyordu. Bir insan kendisinden başka kime bu kadar eziyet edebilirdi ? Mutsuzluğun ziyafetini tadarken, damladı yaşlar. Penceresine dokunduğunda parçalanan su tozları kargaşasıyla, yitip giden hayatı güneşi doğuramıyordu. Ve odasının yer yüzüne oturmuş bulut, güneşi boğuyor, nefessiz kalan bulutlar ağlamaya hazırlanıyordu. Sevgileri ,serzenişleri yarınlarda ölüyordu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder