01 Eylül 2017

Kaybedilmişliğinde Kaybolan Kadın






Birilerinin kaybedilmişliği olduğunu hatırlamanın verdiği sancılar çoktan unutulmuş, yapay oluşturduğu gerçekliği epey sahte ve kurumuştu. Nihayetinde yalnızca bir insandı. Herkesin odak noktası olma kaygısı, nereye kadar dilinde bir tat bırakacaktı ?

Kendi acılarına dayandırdığı gerçekliği, kaybedilmişliğinin verdiği bir gereklilik midir kim bilir ? Varoluşsal bir kaygıydı belki de sokağa düşen son yaprak tanesi olmak. Onu oradan kim koparmış, kim çoktan gri kaldırımlara salmıştı ? Parlak gençliği, bir sonbahar esintisinde ne çabuk koyboluvermiş, ne çabuk yıllara yenilmişti ? Sosyal olmanın verdiği gayret ne derece bedeninin çizgilerini gizleyebilir, ne derece kendisinde kaybolanları gün yüzüne çıkarabilirdi ?

Binlerce yıl önce yaptığı acemi seçimleri, şimdi bedel ödetiyor, yarınları şuan ki benliğinden ah ne çok şey koparıyordu. Ancak bu aşılamazdı, hiç olmadığı şey olmakla mükellef hissediyor, hisleri arzularını bastırıyordu. Yarattığı sosyal statü sarsılmamalı, yapay varlığı, acı gerçekliklerinde kaybolmamalıydı. İstemedikleri o kadar çok başına gelmişti ki, istediği kişi oluvermişti. Acı acı tadına varıyor, aptallıklarına kararlılık adını dayatıyordu. Bu hep böyle olurdu. Sıradan kişiliğini yüksek geliri ile orantılamalı, hiç yaşamadığı zevklerini, yaşamış gibi hissetmeliydi.

Kendisinin milyonlarca benzerinin yalnızca küçük bir su yansımasıydı, bir günaydın kahvesi için kaynayan. Şimdi aptallıklarını unutmalı, acıyan yanlarının aksini insanlarına göstermeli, onları sevmeli ve dinlemeliydi. Hiç sevmediği bu insanlar ona inanmalı ve yaptıklarına onay vermeliydi. Onlar yalnızca kendi yarattığı yalnızlığının küçük oyuncaklarıydı. Dağılan güvenlerinin birer kahve parçalarıydı, eriyip uyanmasını sağlayan, suyun hazır olduğunu işaret eden alkışlarla, uyandıran..
Uyan !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder