29 Haziran 2011

TASASIZ VE TASMASIZ !!!

Her sabah kalkıp gitmesi gereken yere giderken,kulaklığından gelen ritmlere ayak uydurmakta, kendisini tanımladığı şarkıların klibini çeker gibi yol almaktaydı. Ancak bunu kimseye hissettirmiyor başını bir an olsun yerden kaldırmıyordu. Her bir adımında binlerce düşüncesini, fikrini ayak izlerinin altında bırakıyordu. Yürümeye alışık olduğundan ve bir araca binmeye ne parasının nede güvenin olduğundan hep yürürdü. Kalabalıktan korkmasının asıl nedeni;


Sanki her bir adımında onu yoldan geçenler izliyor bakıyor aralarında bir şeyler fısıldaşıyorlardı. Halbuki her şey normaldi. Her sabah bir önceki günden farklı görünmemek için dakikalarını harcamıştı ayna karşısında. Ne var ki kalabalık bunu görmüyordu. Kendisinin göremediği bir şeye bakmaktaydılar.


 Adımlarını hızlandırdı. Bu sefer onu daha zorlu bir sınav beklemekteydi. Üzerinden tanıdığı tanımadığı hemen herkesin sayısız kere geçtiği kaldırıma yaklaşıp, adımını attığı sırada tamda karşısından bir kişi gelmekteydi. Aralarındaki mesafe eşit ayak mesafesinde olması işi dahada kritikleştirdi. Karşısındaki kişi başı öne eğik ve sadece yürümekteydi kendisi sola hafif bir eğiliminde kontrolsüzce karşısındaki sağa meyletti. Bunu hemen her insan koşulsuz ve istemsiz yapardı. Çarpışma kaygısı her şeyin üstünde olduğundan, aynı parçadan kopan mıknatısın birbirini itmesi gibi  manyetik çarpışmaya girmişti karşısından gelen. Kendisi ne tarafa meyletse karşısındaki tersini uygulayarak gelmekteydi. Ve yanından geçip gitti.. Kaygısızca geçip gitmişti. Herhangi bir üstünlük sağlamadan savaşa girmeden çekip gitti.Ancak ardında bıraktığı, ayak izlerine teslim ettiği binlerce düşüncenin saldırısına uğramış, artık yenik bir bireydi ....

26 Haziran 2011

KOŞULSUZCA HİÇBİR YERE VARDIĞINDA

Ve en nihayetinde bende bir insanım, ulvi bir kuvvetim yok! Bir nefes aralığı yaşamı insanlarla mücadele içinde geçmiş ve kalabalığın arasında fark etmişti ki; her yaşayan canlı yalnızca canlılığını sürüdürmek için vardı. Anladı ki insanları iyiliğini düşünüyorum demek,onlara yaptıklarımdan haz duyuyorum demekten öte bir şey değildi. Görmek ve duymak istediklerini yaşayamaması, onu her gece derin düşüncelerin içine hapsetmiş, milyonlarca hemcinsinden hiç farkı olmadığı gerçeğini unutturmuştu. Evet her kes gibiydi, farklı olduğu düşüncesi farklı olan milyonlar içerisinde eriyip gidiyor, farklılık denizinde bir farkındalık yaratamıyordu. Hemen her gece düşündü. Ne yapacağını ne söyleyeceğini ve nasıl davranacağının küçük hesaplarını yaptı. Bunların çoğunu günü geldiğinde aklına getiremeyecek getirse de yapamayacak. Koşulsuz var oluşunu kabul etmekten öte bir şey olmayacaktı.. Ve bunu fark ettiği an midesine bir kramp girecek acizliğinin getirdikleriyle, en nihayetinde bir insan olduğunu götürecek , ve belkide doğmamış oğlundan utanacaktı ......

23 Haziran 2011

IŞIĞIN OLANAKSIZLIK BİLDİRGESİNE GİRİŞ

Güneş yavaş yavaş kaybolurken ardında renkleri de alıp götürmesi ilginç bir his oluşturdu içinde.Artık olasılıkların arasından yapılması gerekeni göremiyordu. Her şey mavinin grileri içindeydi artık.Lambayı yakmaksa normal renklerin daha basitleştirilmiş halini getirmekten öte bir işe yaramamakta, kapıldığı bu tanımsız hissi dahada tatsızlaştırmaktaydı. Uykuya dalmadan hemen hemen önce milyonlarca düşünce aklına dalı verip hangisini düşüneceğine fırsat verdirtmeden, uykunun naif ellerine onu teslim etmesi gibi şuanda da milyonlarca düşünce zihnine hücum etmiş, ancak fırsat vermeden bulantıya dönüşmüşlerdi.Sokakta sesler yavaş yavaş azalıyor dışarıda insanlar ölüyordu.Birileriyle karşılaşıyor tesadüfler yaratıyorlardı.Odasının bulunduğu ev bu sokakta olmasaydı, muhtemelen başkasının odası olacak ve o kişi belkide sokağın başındaki evin balkonundan aşağı eşyalar fırlatan kadını durduracak ve evden hızla uzaklaşan adamın arabasının lambası, ona binlerce şey hissettiren karanlığa hücum etmeyecek ve belkide yapılması gerekeni görecekti. Araba giderken ardında binlerce düşünceyi de ışığıyla birlikte götürmeyecekti ..

22 Haziran 2011

Bitemeyen son pişmanlığın kısa tarihi

Her gün ve her gün yeni bir şeyleri bitirmeye başladı, ve kayıtsızca razı olmaya başladı gidenlerin giderek dahada az acı vermesine. Yalanlar üzerine kurduğu söylemleri kendinden öte kimin umurunda sanki ? Bir değişim içerisindeydi artık,insanların umursamazlığı onu daha şiddetlendiriyor, içerisinde bulunduğu çaresizlik hissini adeta kamçılıyor gibiydi. Bazen diğer tüm günlerden farklı olacağına inandırıyor ve başkalarını da inandırmak istiyordu.Bu gün herkese karşı daha seviyeli olacak toplumunda bulunduğu bataklıktan çıkacaktı.İnsanlar onun farkına varacak kim olduğundan ziyade kim olamadığını gösterecekti. Ve gösterdi de, garip davranışlarını fark eden toplum anında eleştirilerine başlayarak onu iyice bataklığa sokup.Linçten hemen sonra duyulan deşarj olunmuş hazzı ve sonrasında gelen tiksintiyle gerilerinde bıraktıkları bu aciz bedene baktılar. Onu en güzel şekilde normalleştirmişlerdi artık.O artık her zaman ki gibi olmuş ve kısa tarihinden soyutlandırılmıştı ... Ancak o geri kalan tarihinin ilk gününü yaşamak zorunda bırakılmıştı ...

21 Haziran 2011

son damladan önceki ilk çıldırış

Sımsıkı bağlı elleri kolları, sert bir denizci düğümüydü bu.Bir denizcinin son hediyesiydi ona.Ve biri sımsıkı bir çuvalın içine koymuştu onu.Daracık çuvalın içinde zar zor yer bulmuştu kendine.Ve bir çuvalcının belkide ilk hediyesiydi hayatında.Ve bir diğeri ise daracık bir sandıkta onu kilitledikten sonra kaldırıp denize attı, diğer tüm hediyelerle birlikte.İki tanık vardı bu yaşananlara, biri kendisi diğeri ise hediyelerden ziyade hareket edemeyişinin son damlasıydı. Evet nefes alıyordu her ne kadar dizi çenesine yapışmış bir konumda olsa da, bunu umursamıyordu. O son damlayı bekliyordu.Belkide o çoktan gelip geçmişti ve biliyordu ki bu bekleyiş elini kolunu bağlayıp denizin derinliklerine çoktan göndermişti. Ancak fark edilen yalnızlık, bekleyişten daha çok can yakıyordu. Ve beklemeye devam etti maddelerden oluşan sıvı cisim ne zaman ki aklını başına alacak,işte o zaman yapılması gerekeni yapmak isteyecek,bir volkan gibi patlayıp esip gürleyecekti .... Ancak bir işe yaramayacaktı ....

Yapay bölünme

Ve tekrar tekrar hiç bıkmadan ve usanmadan aynı müziği dinledi durdu. Her bir sözcüğün melodiyi destekleyen bir tondan öte anlam taşımaması, anlamlarını bilmediğindendi.Belkide bu yüzden güzel ve saklı kalanları gün yüzüne çıkarmakta ustaydı. Kim bilir.. Belki de kendi yazmıştır çeşitli inanışların reenkarnasyonuna uğrayarak,bundan birkaç bin yıl öncesinde.Her sabah onu yaşamak onu yemek onu içmek, tatlı bir bölünmeye itmekteydi kendisini. Öylesine bir bölünmeydi ki bu etkisini yapaylığından almakla kalmıyor, her günü ona tekrar tekrar yaşatıyordu ....

19 Haziran 2011

İYİ GECELER MASALI

Her gece uykuya dalmadan hemen önce karanlık odasının yabancılaşma devinimi içerisine girdiğine tanık olmak, bozuk psikolojisini dahada zorlamakta.Hafif aralık camının penceresi ve tatlı bir rüzgarın perdeyi tacizine tanık olmak.bulanık hayal gücünü tetiklemekte odasında dev gibi bir karabasan izlenimi yaratmaktaydı.Anlamını bilmediği dua parçalarını hızlıca söyledikten sonra, bir afyon etkisi bekler gibi rahatlamaya çalışmaktaydı.Mutlaka bir yerlerden bir çıtırdı duyar bir anda saran korkularıyla tek başına yüzleşmek zorunda kalırdı.Perdeden gelen sesler yetmezmiş gibi birde bununla uğraşmak,geciken uykuyu dahada geciktirmekteydi.Bulunduğu çaresizlik durumundan kurtulana kadar ki süreçte sıcak yatağına iyice gömülmekten öte elden ne gelir. Her gece Bu duruma maruz kalmak ve bundan ince bir haz duymak, tatlı bir masal dinlemek kadar uyuşturucu etkisi olsa gerek ...

14 Haziran 2011

gözlem evi hikayesi

Bir tutulma yaşadığı aşikar olduğundan ,daima sakladığı  sırlar hep hazırdı . Ancak anlamlı konuşmayı bırakıp,cehaleti mazeret göstermeyi bırakması gibi ve söylenilen her şeyin zihninde tekrar tekrar tekrarlanması amansız bir baş ağrısı gibi saplandı, binlerce nörondan oluşan boş beynine.Öylesine kopuk nöronlar dan oluşan bir beyinki bu hayatta kalması için gerekli olan binlerce bilgiye sahip ancak varlığının nedeni gibi minicik bir soruya bile cevap veremeyecek kadar boş.Üstelik üç bin yıllık yaşamın hesabını yapmayacak kadar da günü birlik hayattı bu.Ah tabi ki bunun hesabını kimse kimseden beklemez.Beklentiler öylesine çatallanmış ve yaşamın içerisinde kaybolmuşken. ötesini aramak boş ve gereksiz.Öyle ki yapılacak daha önemli şeyler var. Sorumlusu olduğu koca hayatının 6 milyarlık türü içerisinde ki yokluğu kadar büyük bir sorumluluktu bu ..

Çatalçıkmazı

İnanılmaz bir ikilem olsa gerek bu. Milyonarcasının içerisinde hiç olma fikrini elbette çürütecek tezler vardır. Şuanda var olmasaydı yerine başka biri var olacak ve o belkide Muaviye  belkide Serez de bir esnaf çarşısında yaşacaktı . Belkide bu şuanda ki hiçliğine göre daha iyi bir statüdür, bilinmez. Ancak bilinen şu ki ;
etrafındaki insanlar şuanda olanlardan farklı olacaktı. Bu şuanda var olanların başka bir boyuta taşıyacak onların etrafındakilerse başka bir boyuta taşınarak zincirleme reaksiyonu başlatacaktı. Peki böylesine önemli ise neden etrafındakilerin dışında dünyanın ücra bir köşesinde ki insanların herhangi bir şekilde yaşantısına dahil değil. Eğer bu imkansız ise hayatında ki hiçliğin ötesi de imkansız. Her nekadar bunu anlamlandrımaya çalışmasa da birileri onun yerine anlamlandıracak.Ve o hayatının anlamından öte bir hiç olmayacaktı ..

su tozları kargaşası

Nasıl olduğunu bilir insan. Her şeyi kendi kendine yapar. İçsel konuşmaların çatışmalarından ziyade gözlerini her kapayışında ne görmek isterse onu görme arzusu ilginç bir tatmin duygusu oluştursa gerek dudaklarında. İlginç olan şu ki binlerce yıl önce onun var oluşunu sağlayacak insanlığın ilk ataları ve onu var eden soy ağacının ilk neferleri şuanda hissettikleriyle paralel şeyler hissetmişler miydi acaba? Belkide şuanda bulunduğu topraklar üzerinden yürümüşlerdi zamanında, ve tesadüfi tanışmaları onları birleştirdikçe çoğalmışlar ve şuana kadar ki süreci yaratmışlardı geleceklerinden habersiz. Kendisi de bu soyun bir yerlerinde yaşayan bir hiçti.Yaşamını tamamlayacak, ve çok önemli olduğunu hissettiği bedeni kendi nesliyle birlikte var olduğu maddeye geri dönüşecekti. Ve işte o an ne olduğunu bilen bir insan olacaktır. Bu kez her şeyi, olmayan kendisi için yapmış olacaktır ..

10 Haziran 2011

amok koşucusu

Bu kesinlikle bir kriz göstergesi değildir.Bu herhangi bir sendrom veya benzeri bir hastalık evresi değildir.Biranda tüm bedenini saran adrenalin beyine ulaşarak işlevsizleştirmesiyle bedenin kontrolü ele alması ve biranda tıpkı adrenalin gibi bedeni saran ölüm korkusudur.ve koşucunun vücudu ölüme götürecek bir süreci başlar amok koşucusu ölümü yanına alarak koşmaya başlar . Vücudu iflas edene kadar ölüme kavuşana kadar koşmaya başlar ki gördüğü her canlıdan korkarak ondan sonsuza kadar kurtulurcasına koşarak.Bilinmeyen bir yerde ölüme kavuştuğunda ardında da yüzden fazla ruhu da ölüme kavuşturur .....

Ön görülemeyen refleksler

Pek çok kez görememeyi yeğlediği zaman, anladı ki yanağının içinde istemeden tekrar tekrar ısırılan bölge gibi acı dolu ve çok ince bir zevk vericiydi boşluk yaşamı. Elbette bilemezdi gördüğü tek şeyin beyaz mı siyah mı olduğunu.Çünkü ne beyazı anlatan siyah vardı nede siyahı anlatan bir beyaz. Hayatında ki role doğuştan hakim olmak buna alışmak için yeteri kadar zaman tanırdı insana.İnsanlık denen grupta belirli bir standart varsa ve onun altındaysanız. ne yaparsanız yapın altındasınızdır.Öylesine ütopiktir ki standardın üstündekiler asla düşemez ve tökezleyemezler.Çünkü bilirler bu tür refleks hareketleri (yani kontrolsüzlük) yalnızca standardın altında olmalıdır.Ancak yukarıdan aşağıya doğru süzülen bu durum, bir grup kör için önden geriye doğru nüksettirir kendini. Öndeki bilir ki en savunmasızdır ne görebilir nede öngörebilir.Arkaya doğru süzülen bireyler içinse öndeki olandan arkadakinin haberdar olmaması her tür mevcut durumu yaşamadan geçmesine sebebiyet verir...

09 Haziran 2011

İntihar sandalyesi

Ve önünde duran cılız şeye bakarak ekledi; dünyada ki bütün kırmızı lezzetler oğlum, tamamen bana ait. Dudaklarının sivriliğini ortaya çıkaran bir gülümseme çizgisi gittikçe yukarılara tırmandı. Ardında bıraktığı imgeyi soyutlandırarak ve basitleştirerek.Sırtını döndü .... Ve gidilmesi gereken yoldan çekip gitti .

bir büyük yalnızlık

Elbette yalnız olacaktı kendisinin yerine düşünenler yalnız birey güçlü birey dememişler miydi ? İçindeki sızılarına kulağını tıkadığı an, o insanların naraları yankılandı ....

Bulantı

Bir büyük blok demir parçasının midesinin hemen üzerine oturduğunu hisseden, ve hemen ardından zihninde ki kararsız düşüncelerin saldırılarına maruz kalan aciz bedenin adıydı kendisi.Bunu herkes bir yerlerde ve zamanın birinde yaşardı.Ancak yaşamamış gibi yaşarlardı.Bunu fark eden olduğunda başlardı asıl bulantı ...

sigara dumanı tasarımcısı

Her sigara söndürme teşebbüsünde, son olması temennisi bir kez daha geçti bulanık zihninden.Ve sigaranın izmarite dönüşümü evresinde anladı ki kelebek kadar bu kısa hayatı, kelebek kadar saf olmasa da en az onun 'iyi' oluşu kadar kötülük bıraktı parmak uçlarıyla onu tutan şahısa. Ve ölümünü kabullenmek istemeyen sigara kül-tabağındaki kardeşlerine ilk ve son kez baktı.Sigara dumanı tasarımcısı bu durumu kavramış ve onu ezmeye başlamıştı sigara var gücüyle karşı koyuyor son dumanına kadar karşı koyuyordu. Parmak uçlarına kadar direnişi hissetti tasarımcı. izmarit ise son dumanını acı acı gezdirdi atmosferde ...