25 Aralık 2011

SAKINCALI YANSIMALAR



Ve bir an durdu bir daha bir daha düşündü. Ne zaman bir ambulansın yüksek desibelli sirenleri beynine hücum etse, ne zaman bir gencin ölüm haberini işitse aynı şeyi düşünür, aklının karanlık odalarının kapılarını sonuna kadar aralardı. Var olmak kolay, yok olmak belkide zor geliyordu. Hayatını kendi bedeninde yaşamak objektiflikten tamamen uzaklaşması, hayata tamamen odaklanmasına neden oluyor, kendinden öncesinde milyonların aynı hayatı yaşadığını unutturuyor gibiydi.

İnsancıkların yıllarca, bir kaç saniyelik 'anı' (yaşamın sonunu) beklediğini fark etmek, yıllar önce annesinden yediği şiddetli bir tokat gibi titredi toy zihninde. Hiç daha önce böyle olmamıştı. Şaşırdı bir an irkildi.Sanki kendi bedenine yabancılaşmış, başka bir 'beden' de aynı 'benlikte' bütünleşmişti. Kolunu kaldırmak istediğinde, yabancı bir ele bağlı olan yabancı bir kol havalan maktaydı. Aynaya bakmaya cesareti yoktu. Demek insanlar her gün bu canlıya bakmaktaydı.


Su sıçradıkça aynada izler bırakmış, silinmedikçe de o izler kalıcı olmaya başlamış ve hiç bir şey gösteremez olmuştu. Pis bir ayna bir insan oğluna ne kadar da çok benzemekteydi. Tıpkı baktığı ayna gibi yabancıydı artık baktığı cisme. Bir tepki bekledi yansımasından, ufak bir hareket, belkide hafif bir mimik hareketi. Tıpkı kendisi gibi hiç hareket etmedi yansıması. Belkide duygularını yansıtamaması gibi kendisine de kimse bir şey yansıtmıyordu.


 Belki de bu ayna yansıttığı şeyden ziyade yansıtamadığı şeylerin pisliğini taşıyordu ...







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder